Genel Seçimlerin Ardından

Zehra Okur
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçen yazımızda buluşmak üzere demiştik ama aradan bir hayli zaman geçti. Sayın Başbakanımız Ahmet Davut oğlu memleketimizi ziyaret etti, aradan Genel Seçimleri yaşadık. Daha sonra seçim hükümeti kuruldu. Ve bir Kasım seçimlerinin ardından Bayburt’umuz yine bu seçimlerde de Türkiye sıralamasında üçüncülüğe yerleşerek memleketimiz için bu büyük sınavdan da yüzünün akıyla çıkmasını bildi.

Biz ikinci kez Başbakanımızı beklerken, Sayın Cumhurbaşkanımızın lütuflarına mazhar olduk. Doğrusu bizim için büyük bir sürprizdi. Şurası bir gerçek ki; Sayın Cumhurbaşkanımızın gönlünde Bayburt’umuzun başka bir yeri, başka bir muhabbetleri var. Milletvekilimiz Naci Ağbal’ı Maliye Bakanı yaparak hem Bayburt’umuzu hem de vekilimizi onurlandırarak bizleri mesut etmiştir.

Sayın Cumhurbaşkanımız, memleketimizde tam on dokuz yeni tesisin açılışını yaparak, gelecekte yapılacak yatırımların da müjdesini verdi. Özelikle Kop Dağı Tüneli ve Araklı tünelinin tamamlanmasının ardından asıl hedefinin Hızlı Tren getirmek olduğunu belirterek yüz yılın haylini gerçekleştireceklerinin sözünü verdi.

Üç aylık seçim hükümeti döneminde Sayın Bakanımız Naci Ağbal’ın çalışmaları takdire şayandır. Bayburt ne istediyse yok demedi. Her ne istediyse hükümetten aldı. Bir latife olarak şunu dersek yerindedir.

‘Bayburt, Bayburt olalı böyle bir vekil görmedi.’

İkinci Vekilmiz Sayın Şahap Kavcıoğlu’na da Bayburt sahap çıktı. Artık TBMM’de iki vekilimizle temsil ediliyoruz. Tabi bunun alt yapı çalışmalarında, bir önceki dönem Millet Vekilimiz olan Sayın Bünyamin Özbek’inde çalışmalarını unutmamak gerekir.

Şu sıralar ülke olarak çok zor bir dönemecin arafesindeyiz. Bir taraftan karizması çizilen Rusya, Dünyaya süper güç olduğunun ispatı içerisindeyken diğer taraftan, Bayırbucak Türkmenlerinin zor hali, öte yandan bütün İslam Aleminin Türkiye ye çevrilmiş gözleri.

Sayın Cumhurbaşkanımızın Dünyaya karşı dik duruşu bütün İslam aleminde takdirle karşılanırken, bir taraftanda şunun mesajını vermektedir:”Türkiye artık eski Türkiye değil. Her kes ayağını denk alsın.”
Ülke bu sınavları geçirirken, bir taraftanda içimizdeki, Ermeni, Moskof, ataist, dinsiz ve imansızların ve milli şuurdan yoksun sapık fırkalılarında tarafı belli olmaktadır.

Sayın Cumhur Başkanımızın şu veciz sözü aslında herşeyi anlatmaktadır:” Bu günde Hükümetin yanında olmazsanız, ne zaman olacaksız?”

Evet ne zaman olacaksınız? Bence hiçbir zaman. İçini kin ve nefret bürümüş, iktidar hırsıyla gözleri kararanlar, hiçbir zaman Hükümetin yanında olamazlar. Hiçbir zaman bu topraklarda yaşayan halkın yanında olamazlar. Ne bu halkın yanıda ne de, bu topraklar dışında kalan soydaşlarımızın ve dindaşlarımızın yanında.

Bu ülke o kadar zulüm görmüştür ki, ama zulmün kallavisini kendi insanlarından görmüştür. Yakın tarihimize bir bakarsak, ne faciaların yaşandığına tarihin tanıklık ettiğini göreceğiz. Sırf şapka takmadı diye binlerce insanımızın bunların içerisinde alimlerimizde var, darağacılarında asıldığını hatta bir kadının bile asıldığını göreceğiz. Yarın Şalcı Bacıya huzuru mahşerde ne yüzle bakacaklar bilemiyorum. Türlü iftiralarla bir ırkın nasıl katliama uğradını, halkın arasına fitne tohumları ekilerek ötekileştirlidiğinie tanıklık ederiz.

Burada şunu da arz etmeden geçemeyeceğim; bizlerin en derin hastalıklarından biride, tez unutan bir halk olduğumuzdur. Bu milletin dinine, mukaddesatına nasıl saldırıldığını nasıl yok edildiğini, çok değil babalarımız ve ninelerimiz çok iyi bilirler.

Bu günde hükümetin yanında olmayalar, işte aynı zihniyetin mahsulleridir. Dini bir suç görüp, dinsizliği alkışlayanlar, halkının sinesinden din ve mukaddesat mefhumunu silmek isteyen zihniyet hiçbir zaman bu hükümetin yanında olmayacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanımız Bayburt da ki söyleminde, Rusya’ya şöyle seslenmişti:” Ateşle oynama ey Rusya!” Rusya ateşle oynamaktadır.

Bence bu sözün açımlı şudur: Kuyruğun benim elimde Rusya hiçbir yere kaçamazsın. Yarın Boğazları kapatırsam, Karadeniz sana bir göl olur. Ya Kuzey buz denizinden Çin Hindini dolaşıp sıcak denizlere ineceksin, ya da Karadeniz de evcilik oynayacaksın. Benim sabrımı fazla taşırma. Hali hazırda ‘Möntrü Sözleşmesi’ gibi elimde bir senedim var. Haddini bil, kendine gel. Şu sıralar seninle oyun oynayacak vaktim yok benim.

Bütün Dünya artık şunu bildi ki; Bu Türkiye, korkak, pısırık, her olanı sinesine çeken, kendi kendince mazeretler bulup orta yolu bulan bir ülke değil artık. Ordusuyla, ekonomisiyle, Dünya devleriyle yarışacak bir ülke durumuna gelmiş. Hem de öyle bir gelmiş ki bunu Dünya ülkelerine hissettirmeden gelmiş. O Rus uçağı düştüğü zaman bütün Dünya şoka girmişti. Rusya’ya kim kafa tutabilir? Kim restine restle karşılık verebilir? Dünya basını buna inanamamıştı. Bütün haber kanalları teyit üstüne teyit almışlardı. Bunda bir yanlışlık mı var demişlerdi.

Artık bütün Dünya bilmektedir ki; insanlığın tek düşmanı vardır. Siyonizim. Siyonizim; sadece Müslümanların değil, Hıristiyanların da, farklı dinlerin mensuplarının da, kısaca bütün Dünyanın düşmanıdırlar. Onlar ne Yahudi’dirler, ne Hıristiyan, onlar sapık ideallerinin peşinde koşan insanlık düşmanlarıdır.

Dünyanın neresinde bir kargaşa varsa, altından Siyonistlerin oyunu çıkar. Önce ülkelere, fitne ve kargaşa sokarlar, sonra terörizmi hortlatırlar, ardından her ilki tarafa da silah satarlar. Ve şöyle derler” Bizim yapacağımız işi siz yapın, önce birbirinizi öldürün sayınız azalsın, sonra geride kalanların icabına biz bakarız.” Dünyaya birçok hastalıkları yayan onlardır. Sonra yaydıkları hastalıların ilacını da satan onlardır. Onlar hep, her iki taraflı kazanırlar.

Bu uçağın düşürülmesi aslında Ruslara meydan okumak değildi, asıl telaşa düşen Siyonistlerdir. Türkiye, savunma sistemlerinde nasıl olurda bu kadar gelişebilir. Daha düne kadar savaş uçaklarını bizden alıyorlardı, üstelik yazılımları da bizim elimizdeydi. Asıl şoku yaşayanlar Siyonistlerdir. Onlar hala şoktan çıkamadılar.

Şurası çok iyi bilinsin ki; perde arkasında çok büyük savaşlar verilmektedir. Bizim bilmediğimiz derin bir mücadele vardır. Artık uyuyan dev kontrollerinden çıktı. Bu şahlanışa ne Rusya dayanabilir, ne de Siyonist denen sapık güruh. Daha dün, bir gecede Türkiye, Musul’a askerlerini konuşlandırdı da kimsenin haberi bile olmadı.

Daha dün Süleyman Şah türbesini geri çekildi diye hükümete olmadık bel altı vuruşlarını yapanlar otursun bir düşünsünler. IŞID denen sözde İslami Terör örgütü, madem bu kadar İslamlar da neden İsrail’i veya İran’ı vurmuyorlar. Hani onlara göre İran sapık bir fırkaydı? Hani İsrail Yahudi bir devletiydi? Vuramazlar. Çünkü onlarda Siyonistlerin eseri… Onlardan gıdalanıyorlar. Neden İsrail de bir bomba patlamaz? Neden İsrail de tek bir terör örgütü faaliyet gösteremez? Bütün Dünyanın göbeğinde, ayrım yapılmadan bombalar patlarken İsrail de tek bir bomba patlamaz?

Evet, otursun bir düşünsünler. Düşünsünler de kimlere hizmet ettiklerini anlasınlar. Zaten büyük bir kısmı kimlere hizmet ettiklerini biliyorlar. Bizim sözümüz aklı çelinen saf kardeşlerimizedir.

Türkiye. Bu ismi iyice bellemek lazımdır. Türk Bayrağı ve İstiklal Marşını iyi bellemek lazımdır.
Balık suda yaşarmış da hani su nerde diye sorarmış. Bizim durumumuz biraz buna benzemektedir. Türkiye kelimesini gidip, Arakanda, Somali de, Açe de, Bangledeş de, Doğu Türkistan da yaşayanlara sormak lazımdır. Ne manaya gelir.?

II. Abdulhamit Han Hz.lerini bir daha derinden incelemek lazımdır. Prof.Dr. Necmettin Erbakan Hocayı tekrardan tanımak lazımdır. Bu iki şifreyi çözenler bu gün neler yapmaktadırlar görüyoruz.

Sessizden ve derinde inkişaf eden bu şahlanış artık önüne geçilmez bir sel durumuna gelmiştir.
Bizlere düşen; sabır ve çok çalışmak… Gerisi Allahın işi, bırakalım Allah bildiğini işlesin.