Diyarbakır Efsaneleri

Diyarbakır iline ait efsaneler: Bacı Kardeş Efsanesi, Şirinvareli Pehlivan Efsanesi, Diyarbakır Kalesi Efsanesi, Gümüş Sakallı Paşa Efsanesi, Yedi Bela Hüseyin Efendi Efsanesi, Kepoz (Cin) Efsanesi, Zembil Satan Efsanesi, Gelincik Dağı Efsanesi, Ben-u Sen Burcu Efsanesi.

Diyarbakır Efsaneleri
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Diyarbakır iline ait efsaneler: Bacı Kardeş Efsanesi, Şirinvareli Pehlivan Efsanesi, Diyarbakır Kalesi Efsanesi, Gümüş Sakallı Paşa Efsanesi, Yedi Bela Hüseyin Efendi Efsanesi, Kepoz (Cin) Efsanesi, Zembil Satan Efsanesi, Gelincik Dağı Efsanesi, Ben-u Sen Burcu Efsanesi.

Bacı Kardeş Efsanesi

Eskiden Silvan da tüm evler tek katlı düz damlı ve bir boydaymış. Bu evlerin damlarında yürünerek ilçenin bir tarafından bir diğer tarafına kadar gidilebilinirmiş. Bir gün ilçenin kuzey ucundaki Büyülçeşme Mahallesinde oturan bir ailenin küçük kızları evlerin damlarından yürüyerek ilçenin güney ucundaki kırk minare mahallesine kadar gitmiş ve orada kaybolmuş. Hiç çocuğu olmayan bir kadın onu bulmuş fakat çocuk kim olduğunu ve ailesini anlatamamış. Kadında onu evlat edinip büyütmüş. Yıllar sonra şehrin kuzeyinde oturan bir aile bu kızı oğullarına istemişler ve gelin almışlar. Gelin oğlan evine gelince rafta duran bezden yapılmış bir bebek görmüş. Koşup onu almış ve ağlamaya başlamış. Kaynanası ne olduğunu sorunca da “benim çocukken bir bebeğim vardı bu aynen ona benziyor” demiş. Kadında bu bebeğin kaybolan kızına ait olduğunu söyleyerek gelinin annesine gidip bu kız senin öz kızın mı? Diye sormuş?

Kadında onu küçükken bulduğunu ve evlat edindiğini söyleyince gelin ile damadın kardeş olduğu anlaşılmış. Son anda bir trajedi önlendiği için Allah’a şükredip kurbanlar kesmişler.

Şirinvareli Pehlivan Efsanesi

Çermik Kaplıcalarına bir pehlivan gelmiş ve Çermik beyine bir haber gönderip “Ya bana bir rakip bulsun yâda bahşişimi versin gideyim” diye ferman okumuş. Bey bahşiş vermek kolay ama ona bir rakip bulamazsak beyliğimizin adına gölge düşer diye düşünmüş. Çevreye haber salıp tez elden bir rakip bulunmasını istemiş. Beyin yakınlarından biri “Ben Şirinvarede çok güçlü bir çoban gördüm” deyince, beyde hemen bulup getirmelerini emretmiş. Çoban anasıyla helalleşip beyin huzuruna gelmiş. Beyde ona dileğini anlatarak “Ya bu güreşi kazanıp beyliğin şerefini kurtarırsın yâda kellen gider “demiş. Çoban boynu bükük mecbur kabul etmiş. Güreş başlamış. Çoban çok güçlü Pehlivanda çok ustaymış. Bu nedenle öğlene kadar yenişememişler. Başından korkan çoban bakmış olacak gibi değil bir yumruk vurup pehlivanın ciğerini söküp öldürmüş. Sonuçtan memnun olan bey dileğini sormuş. Çobanda koyunlarını rahatça otlatabilmek için “Sakaltutan otlağının” kendisine verilmesini istemiş beyde kabul etmiş. O zamandan beri Sakaltutan otlağının manevi sahibinin bu çoban olduğu söylenir. Burada otlayan koyunların sütlerinin de bol olacağına inanılır.

Diyarbakır Kalesi Efsanesi

Diyarbakır kalesi ile Harput kalesi iki kardeş tarafından aynı anda yapılmıştır Diyarbakır kalesinin harcı yumurta akıyla Harput kalesininki ise sütle karılmış. Sürülerle sağılan koyunların sütleri dereler halinde akıtılarak kalenin yapıldığı yere getirilmiş. O zaman yumurtanın da bini bir paraymış. Bu iki kardeş yaptıkları kaleleri bitirdikten sonra ölümsüzlük suyundan içip uzun bir uykuya dalmışlar. Arada bir uyanıp “Diyarbakır surları yıkıldı mı Harput kalesi duruyor mu?” diye kalelerin yerinde durup durmadığına bakar, sonra yine uyurlarmış.

Gümüş Sakallı Paşa Efsanesi

Eskiden Diyarbakır’da yaşayan Hristiyanların et yemelerinin yasak olduğu bahar ayının başındaki Paskalya günlerinde Müslümanlar kırklar Dağı’na pikniğe giderler yer içer eğlenirlermiş. Bu gelenek böyle gelip giderken Diyarbakır’a bir paşa gelmiş. Bu gümüş renkli sakallı ince düşünceli nazik bir paşaymış. Hristiyan komşularının et yemedikleri özel bir günde böyle pikniğe çıkıp et pişirmenin ve kokusunda çevreye yaymanın doğru olmadığını belirterek bu geleneği yasaklamış ve zamanı geldiğinde de şehri kuşatan surların bütün kapılarını kapatarak kimsenin dışarıya çıkmasına izin vermemiş. Bir araya toplanıp buna bir çare düşünen Diyarbakırlılar altı yedi tane tabutu omuzlayarak Mardin kapıya gelmişler ve nöbetçiye “Cenazemiz var, mezarlığa götüreceğiz kapıyı aç demişler” kapı açılınca da kırklar dağına giderek tabutların içindeki yiyecekleri çıkararak her yıl yaptıkları gibi eğlenmeye başlamışlar.

Yedi Bela Hüseyin Efendi Efsanesi

Diyarbakırlı Hüseyin Efendi’nin 12 tane köyü varmış. Az vergi vermek için resmi kayıtlarda altısının adını gösterirmiş. Zamanla diğer kayıtlarda görülmeyen köylerine devlet el koymuş. Hüseyin Efendi de İstanbul’a giderek padişahın huzuruna çıkıp köylerini kurtarmaya karar vermiş. O günün koşullarında altı ayda Diyarbakır’dan İstanbul’a varabilmiş. Fakat Padişahla görüşebilmek için tam 1 yıl beklemek zorunda kalmış. Padişahın huzuruna çıktığında dileğini bildirerek köylerinin geri verilmesini istemiş. Padişah vergi kaçırdığı için sadece 3 köyü geri vermiş. O günden sonra Hüseyin Efendi’nin sülalesine YEDİ BELALAR denmiş.

Kepoz (Cin) Efsanesi

Hacı Yusuf Efendi’nin cins bir atı varmış. her sabah bu atın son derece bitkin olduğunu görüyormuş. Geceleri birinin ona binerek koşturduğunu anlamış. Bir akşam atın sırtını çok yapışkan olan bir madde ile sıvamış. o gece gelen cin atın sırtı sıvandığı için kaçamamış ve ertesi sabah yakalanmış. Bu kocaman memelerini omuzlarına atmış uzun dağınık saçlı ve iri yarı bir kadın kılığındaymış. Hacı Yusuf Efendi hemen onun saçından bir parça keserek saklamış. Böylece cin o evin kölesi olmuş ve altı buçuk yıl bu eve hizmet vermiş. Bir gün evdeki kadınlar hamama gitmişler. Evin altı aylık bebeğini de cine bırakmışlar. Cin onlar hamamdayken evin her yerini arayarak saçını bulmuş. Altı aylık bebeği de kaynayan süt kazanına atarak hamama gitmiş. Orada yıkanan ev sahibi kadına “Saçımı buldum artık özgürüm bebeğinizi de kaynayan süt kazanına atarak öldürüp beni yıllarca köle yapmanızın intikamını aldım “demiş ve ortadan kaybolmuş.

Zembil Satan Efsanesi

Silvan Kalesi’nin kuzey tarafında bir tepe teşkil eden enkaz arasındaki burcun adına halk “Zembilfüroş” burcu demektedir. Bunun bir efsanesi var.

Vaktiyle Silvan kale burçlarının birinde yaşayan, geçimini Zenbil satmakla temin eden evli bir adan varmış. Bu çok güzel yapılı melek gibi bir adammış. Şehrin sokaklarını gezerek zembil satmakta iken bir gün hükümdarın karısına rastlamış. Hükümdarın karısı, bu erkek güzeli adama âşık olmuş. Ne kadar zembili varsa alacağını, hepsini alıp sarayına getirmesini söylemiş. Adamda o gün ne kadar zembili varsa yükleyip saraya götürmüş. Onı bekleyen hükümdarın karısı bütün zembilleri almış ve adama aşkını açıklamış. Kendisine her türlü yapmaya hazır olduğunu, yeter ki aşkına cevap vermesini dilemiş. Zembil satan, evli olduğun, böyle bir günah işlemeyeceğini beyanla ret cevabı vermiş. Kadın asılmalarına devam etmiş, bir sonuç alamayacağını görünce, başka bir çare düşünmüş. Bir gün zembil satanı gizlice takip ederek, Kaldığı burcu öğrenmiş. Kendisi evde yokken karısına giderek durumu anlatmış ve “sadece bir gece ben senin yerine geçeyim”, sen başka yerde kal, sana ölünceye kadar kocan ve çocuklarına rahat geçinebileceğiniz kadar para veririm ”diyerek kadıncağızı kandırmış. Onun elbiselerini giyerek, geceyi beklemiş. Zembil satan, gece evine gelip karısının yatağına girince hal ve tavırlarından koynundaki kadının kendi karısı olmadığını anlamış ve hemen sokağa fırlamış hükümdar karısı peşine düşmüş. Zembil satan, bu kadının elinden başka bir kurtuluş yolu olmadığını anlayınca kendini bugün adını taşıyan burçtan aşağı atarak paramparça olmuş. Ona âşık kadında kendini peşinden atarak ölmüş. O günden bu güne burca zembilfüroş(zembil satan)Burcu denmektedir.

Gelincik Dağı Efsanesi

Çermik kasabasının batı-kuzeyinde bir dağ vardır. Buna gelincik dağı denir. İnanışa göre, vaktiyle buradan bir gelin alayı ağır ağır geçerken çocuklardan biri altını pislemiş, annesi başka bir şey bulamadığı için yavrusunun pisliğini yufka ile temizlemeye kalkışınca Tanrının gazabına uğramış ve bütün alay gelinle birlikte taş kesilmiş. Uzaktan insan dizisi gibi görünen bu taş yığınları halen durur.

Ben-u Sen Burcu Efsanesi

Şehri baştanbaşa kuşatan surların güney batı-bölümüne Benusen surları denir. Bu bölümdeki surlar içinde bilhassa Yedikardeş ve Evli beden(Ukubeden) burçları ayrı bir değer taşır. Çok sağlam, çok süslü kitabeli burçlarıdır. Bu burçlara ve bulundukları çevreye Benüsen denmesinin günümüze kadar gelmiş efsanesi şudur.

Zamanın hükümdarı bu mıntıkada çok süslü, çok sağlam ve çok güzel iki büyük burç yaptırmak istemiş ve bir müsabaka açmış. O sıralarda şehirde baş usta, iki kişi varmış, biri bu işlerin ustası, diğeri de onun kalfası imiş. Bunlar müsabakaya girmişler Yedikardeş burcunu usta, Evli beden burcunu da kalfası yapmaya başlamışlar. Burçlar tamamlanmış. Hükümdar, erkânıyla, şehrin ileri gelenleriyle bura gelmiş. Neticede kalfanın yaptığı Evli beden burcunun birinciliğine karar verilmiş. Buna çok üzülen usta hırsından kendini Yedikardeş burcundan aşağı atmış, param parça olup ölmüş. O günden bugüne, buraya Benüsen denir. Halk hekimliği, folklorun kollarından biridir. Diyarbakır’ın halk hekimliğinde karpuzun ayrı bir yeri vardır. Karpuzun idrar söktürücü, böbrek taşlarını döktürücü olduğuna inanılır ve şöyle denir.
Kavun ye bilegen bağ
Üzüm ye rengen bağ