Etiket: Türkiye

Geniş aile etkisi evlilikleri zorluyor

Avrupa’da evlilik iki kişi arasındaki tango, Türkiye’de ise halay gibi

Ülkemizdeki evliliklerde ailelerin etkileri, geçmiş yıllara göre azalıyor olsa da halen yaygın bir şekilde devam ettiğini belirten uzmanlar evlilikte yaşanılan sorunların ve boşanmaların nedenlerinin başında, aileler arası anlaşmazlıklar ve buna bağlı müdahalelerin geldiğini söylüyor. Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin ailelerin farklı görüşlerde olmasının evlilik kurumunun devamı için en büyük risk ve tehditlerin başında geldiğini belirterek bu durumu şu cümleyle örnekledi: “Avrupa’da evlilik tango gibidir, iki kişi arasında yapılır. Türkiye’de ise halay gibidir. Aileler arasında yapılır, sülaleler karışır.”

Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin geniş ailenin evlilik üzerindeki etkilerini ve bu etkilerin azaltılması için aileye ve çifte düşen sorumlulukları anlattı. 

Kendi yuvaları olması için evlenmelerini isterler 

Ailelerin evlilik ile ilgili çocuklarına yansıttıkları tutumlarından bahseden İhsan Öztekin “Aileler çocukları belli bir yaşa geldikten sonra ısrarla evlenmelerini isterler, evlenmeleri için baskı yaparlar ama çocukları evlendikten sonra yine rahat bırakmazlar. Çocuklarının yaşantılarına karışmaya devam ederler. Maddi durumlarından çalışma hayatlarına, tatillerinden ne zaman çocuk yapacaklarına, yedikleri içtikleri, gitmeleri gelmelerine kadar hayatlarının her alanlarına müdahale ederler.” dedi.

Ailelerin farklı görüşlerde olması ilk tehlike sinyallerini veriyor

Sorunların bu noktada başladığının ve tehlike sinyallerin çaldığını söyleyen Öztekin, “Asıl sorun bundan sonra belirir ve aileler arasında anlaşmazlık başlar. Ailelerin farklı görüşlerde olması, evlilik kurumunun devamı için en büyük risk ve tehditlerin başında gelir. Evlilikte yaşanılan sorunların ve boşanmaların nedenlerinin başında, aileler arası anlaşmazlıklar ve buna bağlı müdahaleler gelmektedir.  Kayınpeder-kayınvalide ile birlikte oturmak ya da aile apartmanı olarak aynı binada oturmak ailelerin müdahalesini kolaylaştırır.” şeklinde ifade etti. Ailelerin çocuklarının kurduğu hayata müdahale edip karışmasının başlangıçta iyi niyetli ve işleri kolaylaştırıyor gibi görünse de sonrasında işin içinden çıkılmaz hale getirebildiğini de sözlerine ekledi.

İlk müdahale genelde erkek tarafından geliyor 

Evliliğe müdahalenin genelde erkek tarafının annesinden geldiğini belirten Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin, “Kız tarafı bu müdahaleyi daha sessiz ve el atından yapar. Tabii bunun yanında aileler arası ağır hakaretlere, karakolda ya da hastanede biten kavgalara da rastlanabilmektedir. Bu müdahaleler devam ettikçe en mutlu ailelerde bile ‘senin ailen şunu yaptı’ tartışmaları, karşılıklı öfkeye, suçlamalara ve boşanmaya kadar gidebilecek bir süreci tetikler.” dedi.

Evlilik öncesi oluşan ön yargılar yarardan çok zarar veriyor 

Evlilik öncesi kız ve erkek tarafının ailelerinin çocuklarına verdiği nasihatlerin altını çizen Öztekin  “Nasihatler de eşler arasında ön yargılar oluşturuyor ve yarardan çok zarar veriyor. Kıza ‘aman kızım o erkektir, sen alttan al, idare et’ telkinleri kızın evlilikte ezilmesine neden olurken, ‘aman kızım kayınvalideni uzak tut, her şeye karıştırma’ gibi telkinler de olumsuz ön yargılara neden olur. Erkek tarafının da ‘eşinin ipini sıkı tut, şımartma yoksa sözünü dinletemezsin, seni parmağında oynatır’ gibi nasihatler, evlilikte yanlış düşünce ve davranışların kapısını açar.” uyarısında bulundu.

Hem ailelere hem de çifte sorumluluk düşüyor

Bu durumlarda çözümün, ailelerin ve evli çiftler üzerine düşen sorumluluklarda olduğunu söyleyen Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin, “Aileler her şeyden önce çocuklarının artık büyüdüğünü, kendi başlarına karar verebileceklerini, evli olduğunu, aileden ayrı bir evde ve ayrı bir aile olarak, eşi ile birlikte yaşadığı gerçeğini kabul etmeliler.” dedi.

Evli çiftin ilk sorumluluğu birlikte çekirdek aileyi korumaktır

Öztekin, çiftin tutumu ile ilgili şu önerilerde bulundu “Evli çift de müdahaleler karşısında kendi sınırlarını koymalıdır. Burada her birey kendi ailesine sınır koymaktan sorumludur. Bunu yaparken de ailesi ile saygı ilişkisini bozmadan, gerekirse konuşarak ya da uyararak yapabilmelidir. Mutlu ve sağlıklı bir evlilik için ailelerin müdahalesine izin verilmemelidir. Evli çiftin ilk sorumlulukları eşi ile birlikte çekirdek aileyi korumaktır. Birbirlerine emrivaki yapmamalıdırlar. Bu nedenle kararlar da ortak verilmelidir. Örneğin, ‘canım, yarın akşam annemlere yemeğe gidelim mi, ne dersin’ gibi ortak karar alanına çeken iletişim tarzını benimsemeliler.” dedi.  

Uzman Klinik Psikolog İhsan Öztekin sözlerini şöyle tamamladı:

“Sonuç olarak eşler, aileleri arasında ne sorunlar yaşanırsa yaşansın ve aileye ne kadar müdahale ederlerse etsinler, birbirlerini dinlemeli, kendi aralarında istişare etmeli ve ortak bir noktada buluşup harekete geçmelidirler. Bu tutum, sağlıklı ve mutlu bir evliliğin devamını da sağlayacaktır.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Deprem ile teknoloji ve imece birleşti…

Türkiye’deki bina envanterinin teknoloji yardımıyla çıkarılması gerekiyor…

Yapay zeka sistemleri ile afet koordinasyonunun sağlanıp binaların depreme dayanıklı olup olmadığı denetlenerek risk önceliklendirilmesi yapılmasının kriz öncesi önem taşıdığını belirten uzmanlar, teknoloji yardımıyla ülkemizdeki bina envanterinin çıkartılması gerektiğini ifade ediyor. Türk gelenek ve göreneklerinde imece kültürünün olduğuna değinen Arş. Gör. Gamze Nilsu Çolak, Şubat ayında gerçekleşen deprem felaketinde kullanıldığı gibi teknolojik alt yapıyla desteklenen imece kültürü yardımlaşma sayesinde sadece afet zamanlarında değil, ihtiyacı olan her vatandaşa daima destek olmanın ve destek talep etmenin mümkün hale geldiğini vurguluyor.

Üsküdar Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce) Araştırma Görevlisi Gamze Nilsu Çolak, kriz durumlarında ihtiyaç sahiplerine sağlanan desteğin önemini vurguladı ve teknoloji tabanlı platformların toplumsal yardımlaşmadaki rolüne değindi.

Ülkedeki bina envanteri çıkarılmalı

Yapay zeka sistemleri ile afet koordinasyonunun sağlanıp coğrafik bilgi sistemlerinden de yararlanmak suretiyle binaların depreme dayanıklı olup olmadığı denetlenerek risk önceliklendirilmesi yapılmasının krizden önce önlemek için yapılabileceklerden biri olduğunu belirten Arş. Gör. Gamze Nilsu Çolak, “Bundan önce teknoloji yardımıyla ülkemizdeki bina envanterinin de çıkartılması gerekiyor. Bunlar günümüz teknolojisiyle yapılabileceklerden bazılarıdır. Hız kazanan bir ivmeyle hareket eden teknolojik gelişmeler, her alanda yapılabileceklerin sınırsız olduğunu günbegün ortaya koyuyor.” dedi.

Türk geleneklerinde imece kültürü var

Tüm ülkeyi hatta dünyayı etkileyen afetler ve krizler söz konusu olduğunda sadece devletten ve yetkililerden çözüm beklemek yerine, herkesin elini taşın altına koyması ve sorumluluk alması durumunda yaraların çok daha çabuk sarılabileceğini ifade eden Çolak, “İmece kültürü Türk gelenek ve göreneklerinde zaten yer alıyor. Bu kültür teknoloji ile birleştiğinde milyonlara ulaşabiliyor. Burada esas nokta insana ‘yapabilir’ ve ‘işe yarayabilir’ hissettirmektir. Depremzedeler için geliştirilmiş ‘Evim Yuvan Olsun’ gibi dijital kampanyalar, insanlara oturduğu yerden dahi yardım etme imkanı sağlıyor. Keza bu kampanyada sadece evi olanlar değil evi olmayan ama nakdi destek yapabilecek olanlar da yardım edebiliyor.  Birkaç dairesi olan bir insan yardım edebildiği gibi, kumbarasında para biriktirmiş küçük bir çocuk da inisiyatif alabiliyor.” diye konuştu.

Teknoloji tabanlı yardım platformları ile insanlara destek olmak mümkün

Şubat ayında yaşanan büyük felakette belki de yardım etmeyi yeni öğrenen ve ilk defa yapan insanlar olduğunu kaydeden Çolak, “Fakat bir anlık tansiyonla sadece bir kerelik yardım etmekten öte bu yardımın sürdürülebilir kılınması gerekiyor. Şayet bu kültür oturursa teknolojik alt yapıyla desteklenen bu imece kültürü yardımlaşma sayesinde sadece afet zamanlarında değil, ihtiyacı olan her vatandaşa daima destek olmak mümkün hale gelir. Örneğin teknolojiyi de kullanan yardım kuruluşları sayesinde insanlar çevrim içi olarak doğrulanmış gerçek ihtiyaçları listeleyerek, elinde olana ihtiyacı olan insanları görüntüleyip destek olabiliyor. Çok uzağa gitmeden evin arka sokağında bile ihtiyaç sahibi biri olabilir ve büyük meblağlar ödenmeden, büyük çabalar göstermeden dayanışma sağlanabilir.” dedi.

Mevcut kampanyalarda yardım talep edilebiliyor

‘Afet Haritası’ isimli platformda depremden etkilenen bölgelerin tahmini nüfus dağılımlarının yapıldığını ifade eden Arş. Gör. Gamze Nilsu Çolak, sözlerine şöyle devam etti:

“Deprem haritası çıkarılarak, bu alanlardaki mobil eczaneler, hasarlı binalar ve çadır kent gibi toplanma alanları işaretlendi. Herkesin müdahale edebildiği online mecralarda çok fazla bilgi kirliliğinin de olduğu göz önünde bulundurulursa, ‘Afet Haritası’ gibi doğrulanmış kuruluşların önemi büyüktür. Doğru bilginin paylaşıldığı bu platformda, kısıtlama olmaksızın bağış yapmak mümkün. Ayrıca yaşanılan afetten uzun zaman önce ‘Evim Yuvan Olsun’ kampanyası gibi büyükşehir belediyelerimizle ortak çalışarak ‘Bir Kira Bir Yuva’ dayanışma kampanyası oluşturuldu. Bu kampanya sayesinde sadece yardım etmek değil yardım istemek de mümkün. Uygulamanın ‘destek vermek istiyorum’ ve ‘ev/kira desteğine ihtiyacım var’ olarak iki seçeneği bulunuyor.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Prof. Dr. Selim Badur Aşı Haftası’nda Yaşam Boyu Bağışıklamanın Önemini Vurguladı

Dünya Aşı Haftası özelinde açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Selim Badur, aşıların toplum sağlığına faydalarından bahsetti. Badur, aşıların sadece çocuklar için değil, sağlıklı bir yaşam sürdürülmesi hedeflendiğinde her yaş grubu için gerektiğini vurguladı. 

Virolog ve İmmünolog Prof. Dr. Selim Badur, düzenli aşı takibi ve aşılama konusunda toplum bilincini artırma amacıyla dünya genelinde her yıl Nisan ayının son haftası kutlanan Dünya Aşı Haftası’nda önemli açıklamalarda bulundu. Yaşam boyu bağışıklamanın ancak her yaşta aşılanarak mümkün olduğunu belirten Badur, toplum bağışıklığı kazanımında ilk adımın bireylerin aşı bilincinin artırılması olduğundan bahsetti.  

“Toplumsal bağışıklığın sağlanması aşılarla mümkün”

Bulaşıcı hastalıkların kontrol altına alınmasının aşılarla mümkün olduğunu belirten Prof. Dr. Selim Badur: “Bireylerin sağlık hakkının temel bir bileşeni olan aşılama, koruyucu hekimliğin üstlendiği en önemli görevlerinden biridir. Bağışıklamada esas alınan düşünce toplumda, özellikle çocuklarda, aşı ile önlenebilir hastalıkların ortaya çıkışını engellemek ve bu hastalıkların sebep olduğu sekel ve ölüm oranlarını en aza indirmektir. Toplum bağışıklığına odaklanarak hazırlanan rutin aşılama programları ile dünya genelinde aşı ile önlenebilir hastalıklar büyük ölçüde azaltılmıştır. Aşılarla elde edilen bu durumun hayat boyu korunması yaşamın her döneminde gerekli aşıların uygulanması ile mümkündür.”

“Çocukların düzenli bağışıklanmasında ebeveyn farkındalığı büyük rol oynuyor”

Çocukluk çağı aşılamaları konusunda ebeveyn farkındalığına dikkat çeken Selim Badur: “Çocukların düzenli bağışıklanmasında ebeveynin rolü oldukça önemlidir. Ebeveynlerin eşzamanlı uygulanan aşılar konusunda endişeye kapıldığını gözlemliyoruz. Ancak bu görüşün aksine, aşıların eşzamanlı ya da belirli aralıklarla uygulanmasının sakıncalı olduğunun bilimsel bir kanıtı yoktur. Çocuklar bilindiği üzere keşfetme evresinde oldukça meraklı oluyor. Bu merak, onların bir yetişkine kıyasla daha fazla insanla, objeyle ya da zeminle temasını doğuruyor ve dolayısıyla mikroplarla daha sık karşılaşıyorlar. Çocukların birçok mikropla hayatlarında ilk defa karşılaştıklarını da düşündüğümüzde aşıların önemi daha da artıyor.”

“Aşılar güvenilir biyolojik ürünlerdir”

Aşıların kullanıma sunulmadan önce oluşturdukları bağışıklık yanıtının, etkinliklerinin ve güvenliliğinin bilimsel çalışmalarla araştırıldığını belirten Selim Badur: “Aşılar dünya genelinde toplum bağışıklığını doğrudan etkilemektedir. Bireylere uygulanan aşılara ait veriler, Dünya Sağlık Örgütü, Avrupa İlaç Ajansı, Avrupa Ruhsat Otoritesi, Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Otoritesi, Amerika Ruhsat Otoritesi gibi dünyaca kabul görmüş otoritelerce incelenir. 

Türkiye’de ise aşılar İyi Üretim Prosedürleri kurallarına uygun olarak üretilir ve ulusal sağlık otoritesine bağlı Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu tarafından ruhsatlandırılır. Bu nedenle aşılara güven konusunda çeşitli spekülasyonlara mahal vermemeli, aşılamanın önemini hem kendimiz hem de toplum için benimseyerek düzenli aşı olmayı ihmal etmemeliyiz.” şeklinde konuştu.

Açıklamalarına aşıların salgın hastalıkların önlenmesine olan katkısından bahsederek devam eden Prof. Dr. Selim Badur, “Geçmişten günümüze aşıların çok kez bulaşıcı hastalıklar kaynaklı salgınların durdurulmasına ve toplum bağışıklığının kazanımına katkıda bulunduğuna şahit olduk. Aşılar iyi bir planlama ile salgın hastalıklar yaşanmadan felaketlerin önüne geçilmesini mümkün kılar. Hem çocuklar hem de yetişkinler olarak yaşam boyu bağışıklama kapsamında uygulanacak aşıların düzenli takibi ile ölüme yol açabilecek pek çok hastalıktan korunabiliriz.”

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

“Kanserde Hücresel Tedaviler” Projesine Önemli Destek

İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi (İKÇÜ)  Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı ve Erasmus Kurum Koordinatörlüğünce Türkiye Ulusal Ajansı’na sunulan “Hücresel İmmünoterapi” Erasmus+  projesi yıllık 100 bin Euro hibe bütçesiyle desteklenmeye değer bulundu.

Yirmi üç başvuru arasından kabul edilen ilk 4 proje arasına girmeyi başaran proje kapsamında “Genetik Hastalıklar ve Kanserde Hücresel Tedaviler” başlığında beş yıl boyunca yapılacak araştırmalar ile sağlık alanında oldukça önemli sonuçlar elde edilmesi öngörüldüğü kaydedildi.

İKÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı Başkanı, Hücre, Doku, Organ Nakli Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. İbrahim Pirim, Erasmus Kurum Koordinatörü Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Emin Bakay, Öğr. Koray Çelik,  anabilim dalı öğretim üyelerinin koordinatör olarak yer aldığı Erasmus+ Konsorsiyumu projesine; Ege Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi ve Kars Kafkas Üniversitesinden araştırmacılar da katkı sunacak.

Çalışmaları Yakından Takip Edeceğiz

Proje ile ilgili bilgi veren İKÇÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Pirim, olumlu etkileriyle daha çok uygulanmaya başlayan bağışıklık sistemini harekete geçiren İmmünoterapi ve kanserde hücresel tedaviler başlıklarıyla Avrupa’daki araştırma merkezlerinde çalışmalar yürüteceklerini kaydetti. Prof. Dr. Pirim, “Proje kapsamında İKÇÜ ve konsorsiyum ortağı diğer kurumlarımızın Tıbbi Biyoloji ve Genetik ABD başta olmak üzere sağlık alanından yüzlerce öğrencimiz, öğrenim ve staj yapmak üzere; öğretim üyelerimiz ise ders verme ve eğitim alma amacıyla Avrupa ve Avrupa dışı ülkelerdeki üniversite ve araştırma merkezlerine gitme imkanı bulacak” dedi.  

Projelerin Somut Çıktıya Dönüşmesi Önemli

Tıbbi Biyoloji ve Genetik anabilim dalı olarak birçok nitelikli ve yenilikçi araştırma yürüttüklerini aktaran Prof. Dr. Pirim hâlihazırda sağlık alanında  uluslararası birçok saygın kurum ile iş birliklerinin devam ettiğinin altını çizdi. Gelinen noktada elde edilen proje kabullerinde Erasmus Kurum Koordinatörlüğünün sağladığı teknik desteğin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Pirim, “Erasmus Kurum Koordinatörlüğünün sağladığı teknik destek ile son 1 yıl içinde kabul edilen 2 projemiz için 1 milyon Euro’dan fazla bütçe elde edildi. Araştırmacıların büyük emeklerle yazdıkları projelerin somut çıktıya dönüşmesi oldukça önemli. Bu desteği sağlayarak yaptığımız çalışmaların önünü açan üniversitemize, Erasmus Kurum Koordinatörlüğümüze, sağlık alanında özellikle kanser tedavisi adına gecesini gündüzüne katan projeye katkı sunan tüm araştırmacılarımıza emeği geçen tüm öğretim elemanlarına teşekkürlerimi iletiyorum” diye konuştu.

Proje Ekosisteminin Yaygınlaşması Adına

Türkiye Ulusal Ajansı tarafından yıllık 100 bin Euro gibi ciddi bir destek gelmesinin önemli bir çıktı olduğunu aktaran Erasmus Kurum Koordinatörü Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Emin Bakay da projelerin yazılması kadar teknik analizlerinin de dikkatle ortaya konmasının önemli olduğunu belirtti.   Koordinatörlük olarak Erasmus süreç yönetimi ile ilgili öğretim üyelerine yönelik birçok eğitim düzenlendiğini ifade eden Bakay, “Proje hazırlamak isteyen tüm öğretim elemanlarımız ve idari personelimiz için teknik destek alt yapısının uygun kriterlerde sağlanması adına eğitim çalışmalarımızı aralıksız sürdürüyoruz. Üniversitemizin ulusal ve uluslararası başarısını üst noktalara taşımak proje ekosisteminin oluşturulması ve üniversitede proje yapma kültürünün geliştirilmesi ile hız kazanır. Erasmus Kurum Koordinatörlüğü olarak çalışmalarımızın başarıyla neticelenmesi bizler için olumlu bir geri dönüş. Halen sonuçlarının açıklanmasını beklediğimiz birçok projemiz var. Temennimiz hepsinin de olumlu sonuçlanmasıdır” dedi.

Uluslararasılaşmaya Katkı

Proje teknik danışmanlığını yürüten Erasmus Kurum Koordinatörlüğü sorumlusu Öğr. Koray Çelik de uluslararası ortaklarla yapılan iş birliklerinin artışı ile İKÇÜ’nün uluslararasılaşmasına da katkı sağlandığını vurguladı. Proje hazırlık, proje yönetimi ve proje uygulama aşamalarında sundukları desteğin altını çizen Çelik,  proje iş birliği ağı sayesinde kurulan etkileşim ile birlikte sayısal olarak daha fazla proje yürütme imkânı elde edildiğini ifade etti.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Alanında öncü ”Nobel World Clinic & Nobel World Dent”

Alanında öncü bir sağlık turizm acentası olan ”Nobel World Clinic”; cerrahi estetik, saç ekimi ve diş tedavileri olmak üzere üç ana konu üzerine yoğunlaşmıştır.

Diş tedavileri ‘Nobel World Dent’ bünyesi altında gerçekleştirilmekte ve yüz güldürücü sonuçlar vermektedir.

Branşının en iyisi doktorlar eşliğinde her alanda danışanlarına en iyi sonucu vermeyi misyon edinen ”Nobel World Clinic”in ana danışan kitlesi Fransa ve Francophone ülkelerinden oluşmaktadır. Şirket aynı zamanda Francophone bir şirket olup bütün çalışanlar fransızca rahatça iletişim kurabilmektedir.

Kendi vip araçları ile hastalarının şehir içi tüm transferlerini sağlayan ve anlaşmalı 5 yıldızlı otellerinde danışanlarına oda kahvaltılı hizmet veren ”Nobel World Clinic”; Türkiye’de bu alandaki kalite algısını da ileri seviyeye taşımaktadır. Danışanlarının bütün  seyahat ve tedavi programlarını gelmeden önce belirleyerek, en doğru kalite ve en doğru fiyat anlayışıyla isteklerini ön planda tutarak hiç bir ayrıntıyı atlamamaktadır.

Şirket mantalitesi yapılacak olan her operasyon öncesi gerekli bütün kontroller sağlanarak danışanların genel sağlık durumu hakkında ve medikal geçmişi hakkında genel bir bilgi, randevu aşamasında alınır ve doktorlara bildirilir. Klinikte istisnai durumlar asla atlanmaz ve danışanlara gerekli tüm bilgiler ameliyat öncesi verilir.

Operasyon öncesi tekrar bütün testler ve kontroller yapıldıktan sonra ise danışanın müdahelesi başlar.

Aile olmanın önemini ekibine her fırsatta hissettiren ”Nobel World Clinic”; gelen her danışanını da aile bireyi olarak ağırlamaktadır.

Danışanlarının müdaheleler sonrasında da takiplerine devam eden ”Nobel World Clinic”; içinde bulunduğu sektörün etik sorumluluklarının farkında olarak insan sağlığı esaslı bakış açısı ile her geçen gün daha mutlu hastalar için çalışmaya ve hizmet vermeye devam etmektedir.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Sağlıkta Şiddete Hayır! Şiddetin Olmadığı Bir İletişim Mümkün

Uzm. Kln. Psk. Tuğçe Dabağer Dilek, “Dünya Sağlık Örgütü’ne göre her yıl dünyada yarım milyona yakın insan öldürülmekte ve milyonlarca kişi şiddete maruz kalmaktadır. Sağlık alanında yaşanan şiddeti toplumda var olan şiddetten ayrı düşünmek olanaksızdır. Yapılan çalışmalar, her 3 sağlık çalışanından birinin şiddete maruz kaldığını göstermekte olup, sağlık kurumlarında çalışmanın; şiddete uğrama açısından, diğer işyerlerine göre 16 kat daha riskli olduğu saptanmıştır. Türkiye’de sağlık alanındaki şiddetin %49-91 arasında değiştiği görülmektedir. Sağlık kurumlarındaki şiddetin olduğundan daha az oranda bildirilme sebebi ise sağlık çalışanlarının çalışırken saldırıya uğramayı mesleğin doğası gibi algıladığı, yalnızca yaralanma gibi ciddi olayları şiddet olarak değerlendirdiği tespit edilmiştir” dedi.

 

“Eğitimsizlik, düşük sosyo-ekonomik durum, psikolojik ve toplumsal sorunlar ve yasal düzenlemeler sağlıkta şiddet artışının nedenlerindendir”

 

Uzm. Kln. Psk. Dilek,” Sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin nedenlerinin; sağlık çalışanları ve hastalar arasında iletişim eksikliği, yüksek stres seviyesi, güvenlik önlemlerinin eksikliği gibi eksiklikler olduğu görülürken bir diğer yandan eğitimsizlik, düşük sosyo-ekonomik durum, psikolojik ve toplumsal sorunlar, güvenlik önlemlerinin yetersizliği de şiddeti arttırmaktadır” diye konuştu.

 

“Sağlık çalışanları psikolojik açıdan olumsuz yönde etkilenmektedir”

 

Uzm. Kln. Psk. Dilek, “Yaşanılan bu çeşit kötü tecrübelerin sağlık çalışanını psikolojik açıdan travmatize ettiği açıktır ve çalışanın düşük motivasyon ile işini yapmasına ve çevresine karşı tahammülünün azalmasına yol açmaktadır. Yapılan çalışmalar, sağlık çalışanların şiddet sonrasındaki duygu, düşünce, davranış ve tutumlarına yönelik sorgulamalarının olumsuz yönde değiştiği yönündedir” diye söyledi.

 

“Şiddetin nedeni ve çözümüne yönelik atılacak adımlar, farklı açılardan ele alınması gerekir”

 

Uzm. Kln. Psk. Dilek, “Sağlık çalışanlarının hasta ve yakınlarına sağlık hizmetini en iyi şekilde verebilmeleri için çalıştıkları ortamın sağlıklı ve güvenli olması önemlidir. Ayrıca sağlık çalışanı fiziksel ve ruhsal anlamda sağlıklı olabilirse, işini daha verimli yapabilecektir. Bu noktada, gelen hastalarla kurulan iletişimin daha özenli olması için çaba gösterilebilir, çalışan personel sayısı artırılabilir. 

 

Şiddetin bir sonucu olarak, sağlık çalışanlarının fiziksel ve ruhsal olarak olumsuz etkilenmesine, işgücünde azalmaya ve ekonomik kayıplara, sağlık kuruluşlarına yönelik güvensizliğin artmasına yol açmaktadır. Bu olumsuz durumun düzelebilmesi için işbirliği içinde hareket edebilmek ve bilinçlendirme çalışmalarında bulunmak oldukça önemlidir.

 

Şiddetin hiçbir alanda olmadığı, sağlık çalışanlarımızın kutsallığını her zaman hissettiğimiz, sağlık dolu günler diliyorum” diye sözlerini noktaladı.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı