Gümüşhane Efsaneleri

Gümüşhane İline Ait Efsaneler.

Gümüşhane Efsaneleri
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Gümüşhane İline Ait Efsaneler.

Tomara Şelalesi Efsanesi

“Seydibaba Köyü çobanı kendi kendine sürüyü otlatıyormuş. Öğlen saatlerinde sürüyü götürüp ıssız yerde yatırıp, abdestini alır, namazını kılarmış. Köylü, çobanı sürüyü susuz bırakıyor diye dava etmiş. Bir gün, çobanı takip etmişler. Tam öğle zamanı çoban yine sürüyü aynı ıssız yere indirmiş. Elindeki değneğini toprağa vurmuş. Çıkan sudan kendisi abdest alıp namazını kılmış, sürü de suyunu içmiş. Çoban namazını kıldıktan sonra bakmış ki köylü kendini seyrediyor. Buna çok kızan çoban kavalını bir tarafa, bıçağının kılıfını bir tarafa savurmuş. Biri düşmüş Tomara Şelalesi’ne, diğeri de Çamoluk İlçesi’nin Mindaval Köyü’ne. Kaval ile bıçağın kınının düştüğü yerden sular fışkırmış. Kırk ayrı yerden su çıkan Tomara Şelalesi’nin diğer bir adı da Kırk Gözeler olarak günümüze kadar gelmiş.

Gümüş Kız Efsanesi

Bu, Gümüşhane adı üzerine kurulmuş bir hazin hikâyedir. Dr. Mehmet Önder’in 1972’de Yapı Kredi Bankasınca basılan “Şehir ‘den Şehir’e, Efsaneler, Destanlar, Hikâyeler” adlı kitabının 65.sayfasından aktarılmıştır:

“Bir zamanlar bu Bölge’nin bir Bey’i, Bey’in GÜMÜŞ adında güzel bir kızı varmış. Kızın güzelliği dillere destan. Şöyle salına salına bir çıktı mı, herkesin gözleri kamaşır, yüreği hoplarmış. Kızı, Komşu Beylerden isteyen çokmuş, ama onun gönlü, ne Bey’de, ne Paşa’daymış. O fakirliğine fakir, fakat yakışıklı, yiğit bir delikanlıya âşıkmış.

Gel gör ki, Babası : “İlle de Beyler den biriyle evleneceksin” diye tutturmuş. Gönül bu, ferman dinler mi? Kız: “Ölürüm de varmam” demiş. Bey, bakmış olacak gibi değil, biricik kızına da kıyamamış, Gümüşhane’nin bulunduğu yerde, gümüşten bir köşk yaptırarak, kızını bu gümüş köşke kapatmış. Kızcağız ömrünün çilesini bu köşkte doldurmuş, aşkının karşılığını böylelikle ödemiş. Altın sarısı sırma saçları gümüş gümüş tel oluncaya kadar…

Sonra bir şehir kurulmuş burada, adına da “Gümüşhane” demişler.

Bir Efsanede Şöyle

Tarih Öğretmeni Şeydi Köktürk’ün 12 Ağustos 1943 tarihli Gümüşeli, Gazetesi’nde “Gümüşhane Üzerine” başlıklı yazısından: Şeydi Köktürk, Annesi, Değirmen Bahçesi’nden Hayriye Ekinci’den ve Canca Mahallesi’nden Hanım oğlu Battal Ağa’dan dinlendiğine göre:

Canca Kalası Komutanı, Gümüş Dağ’da, gümüş bir sarayda otururmuş. Bu Komutanın bir tek kızı varmış. Bu kız bir dünya güzeliymiş. Güldükçe güller açılır, ağladıkça gümüşler saçılırmış. Adı da zaten “Gümüş Kız” mış.

Bu kız, her gün gümüş nalınlar giyer, gümüş testisini eline alır, gümüş dağdan iner, gümüş tasla, gümüş testisine su doldurur, dönermiş. Bu gidiş gelişlerde, ter bıyık bir çobana âşık olmuş. Oysaki babası onu, kendi Komutanlarından birine verecekmiş. Öyle ya! Develer bile yolda giderken zilleri, “Dengi dengine! Dengi dengine !” der de vurur. Koca Komutan, bir çoban parçasına, dünya güzeli kızını nasıl versin? Eller ne der sonra! Vermemiş.

Kız deli-divâne dağlara vurmuş. Babası ne dediyse, ne ettiyse yola gelmemiş, O’na “He! ” dedirtmemiş. Ne yapayım, ne edeyim, derken tutmuş bir yerde kızına gümüşten bir saray yaptırmış, yüreğine taş bağlayarak da, dünya güzeli kızını bu saraya hapsetmiş. Derler ki bugünkü Musalla deresi, bu gümüş kızın gözyaşları imiş. Gümüşhane, adı da oradan kalmış.