Elif Ko Be Niste

Elif Ko Be Niste
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Napolyon Bonapart; tarihin kaydettiği ender liderlerden biridir. Fransız halkının güvenini kazanan bu general, bir müddet sonrada Fransız halkının lideri konumuna yükselmiştir. Sade Fransızların değil, Sicilya, Venedik, Napoli halklarının da lideri olmuştur. Tek yenilgisini, Akka önlerinde Cezzar Ahmet Paşamız tarafından tattırılan bu büyük lider, Mısır seferinden döndükten sonra, Altı yüz bin kişilik Muazzam bir ordu toplayarak Moskova’yı feth etmek üzere yola çıktı. Bütün Avrupa’yı feth ederek Rus topraklarına girdi. Dört yüz bin kişilik Rus ordusu savunma savaşı vererek hep geri çekildi, ta ki Moskova’ya son durak olan Borodino ve Şovordino köyüne kadar. Borodino savaşı ve akabinde Şovordino savaşının ardından Napolyon Moskova’yı fetheden, Türklerden sonra ikinci fatih unvanını aldı. Fakat Napolyon bir şeyi hesap edememişti. ‘Şovordino savaşında ordusunun zafere olan inancının kırılmasını.’ Rus birliklerinin inatçı savunmaları, Fransız ordularının hem zafere olan inancını kırmış hem de liderlerine olan yenilmezlik nasbını bitirmişti. Üç ay ancak kalabildiler Moskova da. Oysaki kalamamalarının hiçbir zorluğu yoktu. Yenilmiş ve tamamen dağılmış bir Rus ordusu vardı karşılarında. Ve Fransız hayranı olan bir Rus halkı… Zafere ve liderlerine inancı kırılmış altı yüz bin kişilik bu muazzam ordu, hiçbir sebep yokken Moskova’yı boşaltıp, geri çekilmeye başladılar. İşte o zaman tam bir felaketi yaşadılar ve Fransa’ya ancak bu ordudan elli bin kişili hassa alayı ulaşabildi.

Nasyonalist partinin lideri olan Hitler, Alman halkının tam bir güveninin alarak hem liderliği konumuna yükseldi hem gönüllerini fath etti. Gözünü bütün Avrupa’ya ve Moskova’ya diken Hitler, bütün Avrupa’yı işgal ederek bir anda Rus sınırından içeri girmeyi başardı. Leningrad ve Stalingrad’a geldiklerinde bu iki şehir arasından bir koridor açarak, Moskova’ya son durak olan Volokolamks şosesine ulaşmışlardı. Fakat çakılıp kaldılar bu yolda. Bir adım ilerleseler ertesi günü iki adım geri gidiyorlardı. Rus partizanları dişleriyle tırnaklarıyla savunuyorlardı bu şoseyi. En sonun da Almanların zafere olan inançları bu şosede kırıldı ve Moskova hayalleri tarih oldu. Sadece zafere olan inançları değil Hitlere olan inançları da kırılmıştı. Emirleri uygulanmıyor, talimatlarına uyulmuyordu. Hatta Hitlerin emirleri generalleri tarafından ordudan bile saklanıyordu.  Neticede Almanlar müthiş bir yenilgi alarak geri çekildiler ve sadece halkının üçte birini kaybetmekle de kalmadılar topraklarının da yarısını kaybettiler.

Bütün bunları neden anlattım sizlere.

Bir yazımda, kendi tarihimizden örnekler vererek, liderlerin konumlarını anlatmaya çalışmıştım, şimdi ise dünya tarihinden iki örnek verdim.

Birçokları tarafında bu liderler, faşist, despot hatta egoist olarak eleştirilmişlerdir. Fakat ortak noktaları hayallerinin büyük olmasıydı. Hayalleri büyüktü büyük işler başardılar.

Bir mevzu da şurada… İslam Ülkerlerinin gözü şu anda bizim üzerimizde. Biz de olan bir cereyan olarda tufanlar oluşturuyor.  Bunun sebebi, bu ülkenin İslam’ın ve insanlığın medarı iftiharı olmasındandır.

Mısırı bir düşünün. Mısır hükümeti Rusya’dan silah alıyor. Yarı parasını Suudi Arabistan karşılıyor. Ama her ikisi de sözde Müslüman ülke. Peki, ölenler kimler? Müslümanlar. Hiç duydunuz mu Hıristiyan Kıptilerin öldürüldüğünü. O zaman neden sözde Müslüman bir ülke olduğunu iddia eden Suudi Arabistan, Hıristiyan Kıpti bir iktidara silah alamsı için para yardımı ediyor. Bunun birçok cevabı var. Onu sizler araştırın.

İnsanlığın var oluşundan beri hep savaşlarda var oldu. Bu savaşalar ilk önce toprak savaşlarıyla başladı. Sonra Hıristiyanlığın çıkmasından sonra savaşlar şekil değiştirip din savaşları haline geldi. Avrupalıların Uzak Doğu ve Amerika Kıtasını keşf ettikten sonra ise ekonomik savaşlara döndü.  Halada böyle. Birde insanlığın var oluşundan beri el altından gizli bir savaş daha sürüyor. Bu da bilgi savaşı…

Bizim ülkemizde ki savaş ise her üçünü de kapsamaktadır. Ve halende devam etmektedir. En büyük sebebi bu toprakların geleceğin istikbalidir.

Bu topraklarda istikrara ve güçlü liderlere asla tahammülleri yoktur. Bu vatanın bağrından temayüz eden güçlü liderlerin başına neler geldiğini bir önceki yazımda anlatmıştım.

Çok eğil beş altı yıl gerisine gidip zihnimizi şöyle bir yoklayalım.

Önce Cumhuriyet yürüyüşleri adı altında halkı galeyana getirmeye çalıştılar, olmadı. Sonra insanları Ata’nın huzuruna topladılar, yine olmadı. Ardından şanlı ordumuzu kışkırtmaya başladılar, bu da olmadı. Şanlı ordumuzdan da yüz bulamayanlar gözlerini sivil toplum örgütlerine ve illegal örgütlere diktiler. Gezi olayları denilen sözde ağaçları koruyoruz diyip, ağaçları yakan ve vatandaşların malına ve canına kast eden hainlerle iş birliği yaptılar, yine olmadı. (Bu Yeşili koruyan güruhun ellerinde ki istek belgelerinde şunlar yazmaktaydı: 1- Üçüncü köprü yapılmasın.2-Üçüncü boğaz açılmasın.3-Üçüncü havaalanı yapılmasın. Ne alakası varsa ağaçlarla!)

Son olarak iki aydır ülkemizin gündeminde neler var hepimizin malumudur. Meselenin neyle başlayıp nasıl şekil değiştirdiğini hepimiz şahit olduk. Her günde bir yenisi çıkmaktadır. Bu olayların zamanlaması ise çok düşündürücüdür. Yaklaşan yerel seçimlerin olması bu bağlamda çok manidardır. Bütün salvoların tek bir insanın üzerine olması ise hepsinden manidardır. Yukarıda bahsettiğim olaylarla ilişkilendirmek mümkün değildir.

Tek kelimeyle olayın mahiyeti; lideri itibarsızlaştırmak ve halkın liderine olan inancını kırmaktır.

Bu topraklar üç kıtanın ve İslam’ın Anadolu’sudur. Doğu Türkistan ise Asya Kıtasının Anadolu’sudur. Oradaki kardeşlerimizin Çin zulmü altında nelere katlandığı hepinizin malumudur. Çin’in bu toprakları neden işgal ettiğini ise hepimiz bilmekteyiz. Sadece şunu söyleyeyim ki; Çin’de ki üç yüz küsur madenin yüz yetmiş küsuru Doğu Türkistan topraklarındadır. Daha birçok stratejik sebepleri de vardır. Fakat biz bu sepeleri burada saymayacağız. Yalnız şuna eminim ki; orada zillete düşmüş kardeşlerimizin bir gün muhakkak Çin zulmünden kurtaracağıdır. Öte yandan Çin her ne kadarda bu topraklara medeniyet getirdim dese de, maksadı ne meyve yemek ne bağcıyı dövmektir. Maksadı, bağı bütünüyle götürmektir.

Her kim ki ülkesine ve halkına sırt çevirmiş, her kim ki sen ben davasına düşmüş, her kim ki, o millet bu millet ayrımına düşmüş, ardından zillete düşmüştür. Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da yaşanalar gözümüzün önündeyken, şu halk, bu cemaat ayrımları kavgaları da ne demektir. Hele hele ülkesine, bilmeden anlamadan sırt çevirmeler, zararlı neşriyat yapmalarda ne demektir.

Merhum şehidimiz Muhsin Yazıcıoğlu’nun bir sözüyle bu satırlara nihayet vereceğim. “Birçok insan vatanına hizmet ettiğini sanır, oysaki ihanet içerisindedir de haberi yoktur.”

Not: “Elif ko be niste” Kürtçe bir cümledir. Türkçesi: ‘Elif’ de ‘be’ deme(!)