Ağlar Baba (Küçük İrşadi), Bayburt’ta İz Bırakanlar

Ağlar Baba (Küçük İrşadi), Bayburt'ta İz Bırakanlar
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ağlar Baba 1880 yılında Bayburt iline bağlı Oruçbeyli (Siptorus) köyünde dünyaya geldi. Asıl adı İrşadi’dir. Dedesinin adı da İrşadı (1806-1877) olduğundan kendisi küçük İrşadi, dedesi Büyük İrşadı diye anılır Babası Ahmet Kürşadi Baba (1846-1911), anası Ümmi Gülsüm hanımdır. Dördü erkek biri kız beş kardeştiler. Çevrede aileleri “Şeyhler” diye tanınır.

Küçük İrşadi, medrese tahsiliyle birlikte devrinin ulemâsının özel ders ve sohbetlerinde de bulundu. Babası Ahmet Küşâdi Babanın’da gayret ve himmetleri ile kısa zaman içinde arapça, farsça, zahir ve bâtın ilimlerinde tam bir olgunluğa erişti.

Günler birbirini kovalayıp giderken, sevgi timsali Küçük İrşadi’nin yaşı otuzbeş civarına gelmişti. İşte ağlamalan o sı- ralarda başladı. Kendisine “AGLAR BABA” lakabı verilmişti. Ağlar Baba, Feyzini ma’nada Erzincan’lı Muhammed Vehbi Halil Baba Hayyati (Terzi baba) hazretlerinden (1779-1848) ve dedesi büyük İrşadi Baba hazretlerinden almıştır. Bu feyz alışlarını ve o anları, beyitlerinde derinlemesine dile getirir.

İlk ağlamalarından itibaren on üç yıl uyuyamadı. Gece yatağına girdiğinde cehri zikre başlardı. Tarikât-ı Nakşibendiyye’ye mensuptu ve üveysî idi. Bir beytinde de Hasankale’li İbrahim Hakkı Hazretlerinin rüyaniyyetinden feyz aldığını belirtir. üzerine hä geldiği vakit, tomlacıklı Beşir Hoca, “Ona sahib olun, evden dışarıya çıkmasın, çıkarsa vecde dalar, derecesi yüksek olur, fakat eser veremez” demişti yakınlarına.

Dedesi Büyük İrşadi Baba’nın başlayıp bitirmeye ömrümün vefa etmediği manzum, Kısası Enbiya (Peygamberler tarihi) isimli eserini tamamladı ki, dedesi sağlığında “Benim bu eserimi torunum bitirecektir” buyurmuştu.

Ağlar Baba Allah ve Resûlünün sevgisinde en doruk mertebelere yükselmiş, zahir ve batın ilimleri ile dini olayları. Allah’ın ayetlerini delil göstererek en veciz, en anlamlı olarak dile getirmiştir.

İdrakin alabileceği na’mütenāhi anlamları Allah’ın lütfu olarak müminlere hediye eylemiştir. Bu ölümsüz beytler düşünen kafalarda, çalışan zihinlerde, iman, emel ve amelin nakışlanmasında “Mürşid-i Kâmil” incileridir.

Artık ünü çevreyi aşmış, Türkiye’nin dört bir ucuna yayılmıştı. Hakkında anlatılanlar, dile getirilen kerâmetleri o kadar çoktuki bu ma’na sultanının. Biz burada bu anlatılanlardan bahsetmeyeceğiz. Yalnız bir tanesini, Nakşibendiyye Halidi kolu Piri Cennet mekan Dede Mûså Bayburdi (Depe Paşa’nın yakınlarına anlattığı bir halden kendi diliyle bahsedeceğiz.

Birgün Ağlar Baba ile Erzincanda bir kahvede otuyorduk. Ağlar Baba aniden, “kalk Dede seninle mezarlığa gideceğiz” buyurdu. Kalktık ve mezarlığa geldik. Ağlar Baba önden, ben arkasından yürüyorduk. Muhammed Vehbi Hayyati Hazretlerinin kabrine yaklaşınca Ağlar Baba bana “Sen burada kal” dedi. Ben dediği yere diz çöktüm. Kendisi ilerledi ve tam Vehbi Hayyati Sultanın ayak ucuna gelince yere çöktü ve huzura vardı. Ben gördüm ki Gavs tacı döne döne geldi ve Ağlar Baba’nın mübarek başı üzerine kondu.

Ağlar Baba iki sefer evlenmiştir. Sakine ve Suna isimli hanımlarından dördü erkek, ikisi kız olmak üzere: Mahbůbe, Necati, Ahmet, Selim, Hesnå ve Halil Baba adlarında altı çocuğu olmuştur. Mahbûbe ile Necati vefat eylemiş olup diğer dört çocuğu hayatta bulunmaktadırlar.

Binlerce kişiyi irşad eden Ağlar Baba Hazretlerinin Beytlerini hâvi eseri dışında başka eserleri de bulunmaktadır. Fakat bu eserleri henüz bastırılıp kitap haline getirilememiştir.

Hayvanları çok severdi Ağlar Baba. Son zamanlarına kadar kendine ait sığır koyun ve tavukların yemlerini elleriyle önlerine koyardı. Hayvanlara ait ot, saman v.s. çayır ve harmandan evlerine kadar kendisinin getirdiği çok kereler vakı olurdu. Tavuklara özel bir ilgi gösterir, yemlerinin vaktini hiç aksatmazdı. Buyururdu ki: Tavukların yemlerini geciktirmeyisin ki gidip çöplükte eşinmesinler. Hayvanları yemler ve sularken seher vakitleri çoğu kere coşar, yanık ve içli sesiyle beyitlerde okurdu.

Seher vaktinden çok evvel kalkardı. Daima huzurda idi sultan. O anlar odasında tek başına, belli yerinde otururdu. Yeğeni Hamdi tam bu vakitler gelir kapının kenarına çömelirdi. Namaz vaktinden biraz evvel bahsini ettiğimiz, hayvanların alaflanması ve sulanmasını kendi eliyle yaptıktan sonra sabah namazı için camiye giderdi Ağlar Baba son zamanlarına kadar namazlarını hep cemaatle köyün camiinde kılmıştır.

Sabah namazı dönüşünde evine gelir, nadir olarak misafirlerinin olmadığı zamanlarda yarım veya bir saat uyurdu. Evinden günün yirmidört saatı misafir eksik olmazdı. O odası, yılların sohbetlerinin geçtiği, nice zatların kalıp misafir olduğu o odası nelere, nelere şahit olmuştu kimbilir.

Ağlar Baba gün boyu misafirleri ile ve fırsat bulduğu zamanlarında da ziraatle uğraşır ve çalışırdı, Vakit namazları camide cemaatle kılınır ve yatsı namazından sonra Baba efendi kendi odalarına çekilirlerdi. Biraz evvelde anlattığımız bir gece yarısından sonra da ayakta olurlardı. Misafirleninin çaylarını muhakkak kendi elleriyle doldururdu.

Ağlar Baba kısa bir rahatsızlığı müteakip 1958 yılının 13 Temmuz Pazar günü, kaba kuşluk zamanı dar-ı fena’dan dar-ı Bekaya avdet eyledi. Mübarek cenazesini Hacı Beşir efendi, Sünürlü Şükrü efendi, Çıpkınıslı Nusret Hatız ve Ergili Fazlı Hafız yıkadılar ve kefenlediler. Cemäati çok kalabalıktı. Şehirli köylü cümlesi koşup gelmişlerdi. Namazı kılındıktan sonra Baba efendi kabrinin yanına götürüldü ve gözyaşları arasında istirahat-gahına konuldu.

Vefatını, Hindi köyünden Molla Muhammed, Ağlar Baba’nın ebyatlarının sonuna şöyle duşürmüştür:

“Sultan Gavs- āzām Ağlar Baba Hazretlerinin âhirete avdeti: 1958 Yedinci ayının 13, Pazar günü zuhur vaktinde alaturka saat dört on yedi dakikada göz yumdu. Ravz-cinanları Siptorus kariyesindedir.

ATALARININ BAYBURT’A GELİŞLERİ

Ağlar Baba Hazretlerinin cedlerinin Bayburt’a gelişlerini muhtelif kaynaklar değişik şekillerde nakletmektedirler. Ta Hace Bahaüddin Nakşibendi sultanın memleketi olan Kasr-ı Aritan’dan tutun da, Ural boylarından Kırgız Türklerinden, Gence’den bahis edenler bulunduğu gibi daha değişik nakillerde söylene gelmektedir.

Gerçek olan şudur ki: Ağlar Baba sağlığında atalarının Arabistandan geldiklerini beyan buyurmuşlardır. Hatta Menge köyünden sınıkçı Arslan usta nam bir zât umum-i harb sıralarında Toronsos köyünde bir yazma kitabda Ağlar Baba’nın ecdâdına ait kayıt bulur ve bu kaydı bulduğunu, bu kayıtda cedlerinin Hz. Abbas’a vardığını kendilerine söylese de, sonradan bahsettiği kitabı bulmak mümkün olamaz. Ailedeki umumi kanaat atalarının güneyden Konya’ya geldikleri, bir müddet Konya’da ikamet ettikten sonra Erzincan’a oradan da Bayburt un Seydi Yakub yaylasını yerleşme merkezi olarak kurduklan hükmündedir. Erzincan’da bulundukları zaman Büyük İrşadi Baba, devrinin Gavs-ı Muhammed Vehbi Hayyati hazretlerine intisab etmişlerdir. Selim ve Salim kardeşlerden Selim, ailesini alarak bu sefer Seydi Yakub’dan Bayburt’un hemen yakınındaki Aydıntepe (Hart) ovasında bulunan Çayırköprü (Vağında) köyünün bitişiğinde sonradan harab olan, izleri kalmiyan “hımırgı köyüne gelir. Bir müddet sonra buradan da ayrılan Selim ailesi komşu Gümüşdamla (Zargıdı) köyüne yerleşirler ve Selim burada vefat eder. Babası Selimin vefatı üzerine de oğlu Büyük İrşadi Baba, ailesiyle artık bundan sonra devamlı kalacak oldukları Oruçbeyli (Siptorus) köyüne gelirler ve buraya yerleşirler.

Kaynak: Fahri Yılmaztürk Ağlar Baba kitabı

Ağlar Baba Şiirleri
3
be_en
Beğen
1
alk_
Alkış
0
mutlu
Mutlu
1
k_zg_n
Kızgın
1
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir