Karakelle

Zehra Okur
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Karakelle deyince aklınıza ne geliyor bilmiyorum ama benim aklıma çooook eskilerden kalma, ninelerimizin, annelerimizin karakelle dikiş makinesi olurdu ya hah işte onda bahsediyorum.

Dul, dört çocuk annesi Ayşe hanımdan birazcık bahsetmek istiyorum.

Yıllarca önce eşi Mustafa Beyle evleniyor, küçük bir köyde yaşıyorlar, eşiyle birlikte, köyde çiftçilikle ve hayvancılıkla, bağ bahçeyle uğraşarak geçimlerini sağlıyorlar. Köyde hayat güzelde yaşamasını bilene…

Gelelim Ayşe Hanımın hikâyesine.

Ayşe Hanım Mustafa beyle evlendikten sonra dört tane çocuğu oluyor. İkisi kız ikisi oğlan, bi beş yıl köyde yaşıyorlar, ta ki kocası onun beynine girip; evine gelerek” hanım ben yurt dışına gidip çalışacam sende çocukları alıp baban gilde bir müddet yaşa, ben para kazanıp sana gönderirim” diyene kadar.

Bu habere Ayşe Hanım çok üzülür. “bura da işimiz dururken nerden çıktı dışarı gitmek” der. Bir kere kafasına koymuş ne varsa artık dışarılar da, eşi; “ya hatun herkes gidiyor, bende gidiyim, bakarsın şehirden bir ev alır yerleşiriz” gönülsüz olarak iyi der Ayşe Hanım git bakalım. Hanımının rızası olmadığını anlar Mustafa.

Sabah olur şehire inerek pasaport işlemlerini bitirir. Ayşe Hanımsa köyde huzursuz olmakta,’ ben dört çocukla ne yaparım neyderim nere, giderim’ diye düşünmekte, eşi bir kere gidecem demiş ya.

Artık Ayşe onu durduramazdı. Köyün muhtarına giderek “eşim Mustafa yurt dışına çıkıyor bunu biliyormuydunuz” der, muhtar,” evet Ayşe bacım biliyoruz, biz, gitme dedik senin sübyanlar daha küçük ne yapar bu sabiler köy gib yerde…” ama Mustafa’ya “bu bir oyun gidecem dedi sen onu durduramazsın artık” boynu büker evine gelir.

Mustafa’sının bavulunu hazırlar. İçten içe defalarca kendi kendine sormuş burada ekmek yok mu ki? Ama ne fayda, Mustafa gider buralardan sessiz sedasız… Eşinin gitmesini izler. Gitmesine giderde peki o çok sevdiği hanımını ve çocuklarını nasıl kor gider.

Ayşe sabaha dek uyumamış hep düşünmüş’ ben neyderim bi başıma köy gibi yerde’ sabah olur. Eşinin arkasından su döküverir erken gelsin diye… Eşi gitmesine gider fakat Ayşe’nin içi hiç rahat değildir.
Aradan aylar geçer hiç haber alamaz, çok korkmaya başlar acaba no oldu niye mektup yazmaz bişeyim oldu, başına bir şey mi geldi. Muhtar emminin yanına gider ve derdini arz eder “bizimki gitti gideli hiç bir haber alamıyorum acaba ne oldu” diye sorar. Muhtar,” Ayşe bacım eğer dardaysan para verebilirim idare edersin kocan para gönderene kadar” ama bu Ayşe? Hiç alır mı? Sonra köylüler ne der bana “iftira atarlar” der almaz. Muhtar emmi ısrar etmez “peki” der. Ayşe mahcup bir şekilde evine gelir, bağdan bahçeden kazandıklarıyla geçinmeye başlar. Şehirden ailesi gelir kızlarının yanına, nasıllar diye; çocuklar dedelerine “biz burada durmak istemiyoruz babam bizi bırakıp gitti” derler. Ayşe ailesine ‘niçin geldiniz hani benle konuşmuyordunuz, ben kaçtım geldim diye beni reddettiniz şimdi niye geldiniz’ diye kızar. Ailesi,” biz senin yalnız kaldığını biliyoruz bize muhtar emmi dedi,’ kızınıza gelin sahip çıkın ne yiyor ne içiyorlar bilmiyoruz.’ Bizde onun için geldik bizimle şehre gel sana bir ev tutalım bir de bizim karakelleyi verelim, parayla dikiş dik” derler. Ayşe bi çocuklarına bi ailesine bakar ben şehir gibi yerde erkeksiz nasıl yaşarım aklınız alıyor mu hiç, annesi;’ şu köy gibi yerde ne yer ne içersin bizim yanımızda bir boş ev var orayı sana tutalım orda oturursun bizde seni hiç olmazsa merak etmeyiz, aklını kullan, senin kocan seni terk edip gitti ondan sana fayda yok’…” derler. Ayşe bakar ki bu iş böyle olmayacak kabul eder.

Annesigile, şehre iner Ayşe. Dediklerini yapar. Eskiden Ayşe’nin elinden terzilik geliyormuş. Bu arada oturduğu mahallede bir kaç kişiye elbise dikivermiş, bakmış ki, bu iş çok güzel hemencecik kavrayi vermiş, tam üç yıl terzilikle çocuklarını bakmış. Annesigil de biraz olsun desteklemişler kızlarını, zavallı kadın dört çocuğuyla hiç kimseye muhtaç olmaksızın idareli geçinmeye çalışmış. Büyük oğlu yazları araba tamircisinde çalışarak annesine destek olmuş.

Gel zaman git zaman aradan uzun yıllar geçtikten sonra Ayşe Hanımın kocası Mustafa Bey çalıştığı yabancı düvelden gelir, köydeki evine bakar ki hiç kimse yok. Bi baş muhtar emminin evine gider. Eşim Ayşe nerde çocuklar da yok? Der. Muhtar emmi; “bak kardaş, hanımın ve çocuklar şehirdeler, onlar artık orda yaşayacaklar. Sen onları terk ettin gittin. Ne bekliyordun senin yollarını mı bekliyi verecekti? Tek başına bir kadın, senin aklın hiç alır mı? Çocukların zeril sefil oldular. Köy gibi yerde…” Mustafa; “hele diyiver bakalım şehir de nerde oturuyorlar bi gidem bakam bizim çocuklar büyümüşler mi? Adresi alır almaz şehre iner.
Gel gör ki, çocuklar ve anneleri babalarını görmek istememişler. Büyük oğlu babasına isyan bayrağını asmış, “Ne zannettin sen köyde durup dilenecek miydik? Yoooo! Sen artık aramızda yoksun, biz başımızın çaresine bakmasını biliriz” der. Annesi kızar “sen sus birde ben konuşayım bakıyım ne söyliyi vericek bana, bunca zaman nerelerdeymiş, niye hiç gelmemiş, şimdi aklına gelmişiz bizler.” Mustafa dona kalır hanımı bırakıp gittiği hanımı değildir artık çok değişmiş sanki diktatör biri olmuş.

Ayşe isyan bayraklarını açmıştı kocasına karşı. Ne diyeceğini şaşırmıştı adam. Şöyle bir düşündü ve “bir beni dinneyi verin bakiyim, ben sizleri dinledim” der. Ama gel gör ki, Ayşe artık o evlendiği eşini dinlemek istemiyordu. Canı çok yanmış Ayşe’nin. Dile kolay, dört tane çocuk bakmak.

Terzilik yaparak çocuklarını bakıp büyütmüştü. Ne deseydi ki, iyi yaptın mı diyecekti. Kocası gittikten sonra o kadar düşünmüşti ki Ayşe. Acaba nasıl bir hayatım olacak benim diye. Şimdiden sonra kocası çıka gelmiş.

Ailesine danışmak istemiş ama Mustafa koymamış “ben senin eşinim çocuklarının babasıyım bi hata yaptım bağışla beni” demiş. Ayşe’nin yufka yüreği dayanamaz affedi verir, geleceği düşünmeden…

Eşi memleketten bir iş bulur, başlar çalışmaya. Berberlik mesleği elinden geliyormuş, tam beş yıl devam eder, işleri çok güzel gitmiş. Taa ki kızının arkadaşının annesiyle tanışana dek.

O gün bir bayan, saçlarını kestirmek için berbere gelir. Mustafa “burası erkek berberi der” ama kadın anlamaz,” ne olacak ha erkek ha bayan fark etmez ben saçlarımı kestiricim” der. Adam da ne yapsın,” tamam” der. Keser hanımefendinin saçlarını, bakar ki hanımefendi saçlarını çok güzel kesiyor ve model veriyor ben diyor artık burada kestiricim saçlarımı. Tabi ki Mustafa alır başına belayı, kadın rahat bırakır mı Mustafayı… Her gün Mustafa’nın yolunu suyolu eder. Bu sefer kadın bakar ki, Mustafa yakışıklı onu elde etmek için arkadaş olurlar, gel zaman git zaman samimiyetleri uzar. Eeeee Mustafa durur mu hiç, Ayşe’ye verdiği sözü unutur. Kadınla birlik kaçar gider memleketten bir daha da geri dönmez.

Ayşe çocuklarını büyütürken o kadar ağlar ki ben nerde hata yaptım der kendi kendine bu hataya bir daha düşmemek için Allah’a yemin eder. Çocuklarının hepsini everir kendisi emekli olur. Aradan yıllar geçmiştir Ayşe şu sıralar Almanya’da küçük kızının yanında kalıyor. Eşi Mustafa beyse çokkk sürünmüş o kaçıp gittiği kadın onu öğle borca sokmuş ki, borç ödemekten anası ağlamış, çok istemiş geri dönmeyi ama cesaret edememiş. Hangi yüzle geri dönecekti ki? Ayşe onu affedecek midiydi ki bir keren…

Acı çeken bir kadın asla bir daha affetmezdi. Hiç sanmıyorum? Hele hele kocası tarafından aldatıldıysa, bunu hangi kadın kaldırırdı acaba? Ben merak ediyorum gerçekten, şimdilerde böyle kadın yok. Eğer aldatıldıysa hemen mahkemeye başvuruyorlar. Eskilerde öğle değildi önce affetmek vardı. Sonra boşanmak. Şimdi gençlik kaldıramıyor maalesef. Allah’ım bu gençliğe yardım etsin. Amin !